Türkiye, karbon emisyonu en yüksek ülkeler arasında
Şirketten yapılan açıklamaya göre, dünya çapında 520 katılımcıyla hazırlanan EY Sürdürülebilir Değer Çalışması, iklim değişikliği çalışmaları konusunda ilerlemenin yavaşladığını, sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ortalama yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşüş yaşandığını ve iklim hedeflerine ulaşmak için belirlenen tarih olan 2036’dan 2050’ye bir gecikme söz konusu olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’de sürdürülebilirlikten sorumlu 105 üst düzey yöneticiden elde edilen bilgilerle düzenlenen EY Sürdürülebilir Değer Çalışması Türkiye ise Türk şirketlerinin iklim taahhüdü verme konusunda küresel şirketlere göre daha önde olduğunu ancak taahhütleri yerine getirme ve aksiyon almada küresel şirketler kadar hızlı olmadıklarını gösteriyor.
Araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 90’ının kamuya açık iklim değişikliği taahhüdü bulunuyor. Şirketler emisyonlarını ortalama olarak yüzde 34 azaltmayı planlıyor ancak şimdiye kadar sadece yüzde 23 azaltıldığını belirtiyor. Dünyanın, 1.5 santigrat emisyon azaltım hedefini yakalayabilmesi için 2030 yılına kadar yüzde 45’lik azaltıma ihtiyaç duyuluyor. Ancak mevcut taahhütler bu hedefe ulaşma konusunda yetersiz kalıyor. Şirketlerin sadece yüzde 19’u karbon negatif ve yüzde 12’si net sıfır karbon taahhüdünde bulunurken, yüzde 27’si emisyonlarını yüzde 45 veya daha fazla azaltmayı planlıyor ve sadece yüzde 55’inin 2030 yılına kadar bir emisyon azaltma taahhüdü bulunuyor.
Türkiye’de durum nasıl?
Şirketler taahhütleri aksiyona dönüştürmenin ilk aşamalarında en fazla ilerleme ise ölçüm ve yönetişim konularında kaydediliyor. Bunun yanı sıra, Türkiye’deki şirketler hükümetler ile özel sektör işbirliğinin iklim değişikliği hedeflerine ulaşma konusunda yeterli olmadığını düşünüyor.
Katılımcıların yüzde yüzde 40’ı iklim değişikliği girişimlerinin, kuruluşlarının finansalları üzerinde olumlu bir etki yaratacağını belirtiyor, olumsuz bir etki yaratacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 15 olarak ölçülüyor.
Her 10 kuruluştan 6’sı iklim değişikliği konusunda geçtiğimiz yıla kıyasla daha fazla yatırım yapmayı planlıyor. Şirketlerin iklim değişikliği girişimlerine yatırım yapması için en önemli motivasyonu ise gelecekte oluşabilecek risklere karşı dayanıklılığının artırılması olarak belirtiliyor.
Dünya çapında iklim değişikliği hedefleri geriledi
Devam eden enflasyon ve tedarik zincirleri üzerindeki önemli baskıyla birlikte mevcut jeopolitik çalkantılar, beş şirketten birinin son 12 ay içinde iklim taahhütlerini revize etmesine yol açan faktörler arasında. 2023 ile karşılaştırıldığında, kuruluşlar arasında giderek artan bir kutuplaşma görülüyor. İklim değişikliği konusunda en fazla eyleme geçen “lider” şirketler ile “gözlemciler” yani en az eylemde bulunanlar arasındaki fark önemli ölçüde artıyor.
Bu konuda önemli adımlar atan kuruluşların yüzde 95’i kamuoyu ile paylaşılmış iklim taahhütlerine sahip olmaya devam ederken, gözlemciler arasında bu oranın yüzde 94’ten yüzde 67’ye düştüğü görülüyor.
Küresel sıcaklık artışını 2099 yılına kadar 1,5 santigrat ile sınırlı tutmak için küresel karbondioksit emisyonlarının 2034 yılına kadar net sıfıra ulaşması gerekiyor. Ancak EY 2023 Sürdürülebilir Değer Çalışmasından elde edilen sonuçlar, sürdürülebilirlik konusundaki ilerlemenin küresel hedeflere ayak uydurmak için gerekenin gerisinde kaldığını gösteriyor.
“Küresel ölçekte ortaya çıkan birçok krizle mücadele etmek zorundayız”
Açıklamada görüşlerine yer verilen EY Türkiye iklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Ece Sevin, 2023 Sürdürülebilir Değer Çalışması ile Türkiye’deki şirketlerin iklim değişikliği kapsamında yürüttükleri çalışmaları, belirledikleri hedefleri ve bu hedeflere ulaşmada karşılaştıkları zorlukları ortaya koymayı amaçladıklarını belirtti.
Sevin, COP 28’den çıkan sonuçların da küresel çabalarda gerekli hızlanma olmadığı takdirde, sera gazı emisyonlarının bu yıl tarihi bir zirveye ulaşacağını göstermekte olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
“Türkiye, 2022 yılında 400 milyon ton karbon emisyonu ile küresel olarak en yüksek emisyona sahip ülkeler sıralamasında 15’inci olarak yer alıyor. Hızla büyümeye ve tüketmeye devam ederken küresel ölçekte ortaya çıkan birçok krizle mücadele etmek zorundayız. Bazı krizleri durdurmak alınacak önlemlerle mümkünken, maalesef iklim krizini ancak yavaşlatmak mümkün. Hükümetler seviyesinde açıklanan stratejiler ve atılan adımlar, kurumları dönüştürmekte önemli bir itici güç olarak görülüyor. Ancak yapılan analizler bu hedeflerin iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini önlemek için yetersiz olduğunu gösteriyor. Bu noktada kurumlara düşen sorumluluk çok büyük. Risklerini ve fırsatlarını doğru belirlemek ve buna göre ileriye dönük stratejiler kurgulamak işin başlangıç noktası olmalı. Geç kalmadan dönüşüm adımları atılmalı. Vakitlice bu dönüşümü sağlayıp adapte olmayı başaranlar ise artan rekabet gücü, marka imajı ve finansal performansları ile krizi fırsata dönüştürmüş olacak.”